1 Ekim 2015 Perşembe

Bir kutu vitamin ve öksürük şurubuyla intihar etmek istiyorum

    Sabah berbat uyandım, toplayamadım kendimi. Kalktım yine de, hazırlandım derse gitmek için. Gözümün yaşı durmayınca makyaj bile yapamadım. Gitmedim hiçbir yere çektim perdeleri, giydim pijamamı, girdim yatağa. Orphan Black'in son bölümünü izlememiştim onu izledim. Dizileri bölüm bölüm izlemek tam bir işkence. Dexter'ı da bölüm bölüm izledim ama bu kadar sinir bozucu olmuyordu ya da biraz biriktirip izlemiştim belki de ondan fark edemedim.

Yeni sezon taa Nisan da. Neden başlar başlamaz keşfettim ki bunu, üç yıldır aynı bekleyiş. Ayrıca bu diziden sonra bu hatuna bayılıyorum.(Tatiana Maslany) 
   
    Neyse sonrasında sınıftan arkadaşlar geldi, artık bir ev arkadaşım olacak. Bunun hayatıma çok fazla olumlu katkısının olacağını düşünüyorum. Evde bir şeyleri tek başına yapmak ne kadar sıkıcı olduğunu anlatamam, hele ki benim kadar yalnızsanız. Yemek hazırlamak bile istemiyorum. Hazırlamıyorum da zaten yemiyorum da.
   Baktım iyice depresifleştim, serseriliğe verdim kendimi. Ders falan yok bugün. Ne o öyle ya her gün 8-5. Öğrenciyim ben. Sporları çektim üstüme, taktım sırt çantamı, birikmiş notları almaya kırtasiyeye gittim sonra da en yakın alışveriş merkezinin yolunu tuttum. Önce sinemaya gittim; "Kara Bela", büyük boy popcorn ve kolamı da aldım yanıma, uzattım ayaklarımı da ohhh miss. Daha önce hiç bu kadar yayıla yayıla film izlememiştim, harikaymış tek başına gitmek, salonun neredeyse boş olması falan filan. Komedi film de ağlayabildiğim için de kendimi tebrik ettim ayrıca.
   Sinemada çiftleri rahatsız etmemek için gösterdiğim çaba ise takdir edilesiydi bence. Çok fazla çift tartışmasına şahit oldum ve gülesim geldi hatta güldüm de, onlar da güldü kendilerine :D Ahhh kızlaaar bu kadar da trip yapılmaz ki. Ya aslında öyle daha mı tatlı oluyor anlamıyorum, benim de yapmışlığım var ama şuan saçma buluyorum. Büyüdüm mü sanki biraz ya da bunun yaşla ilgisi yok mu acaba? Şuan bir ilişkim olsa yapar mıyım bilemedim. Ama gerek yok ya, tabi karşıdaki buna değecek mi o da var.
   Filmden sonra harika bir yağmur yağıyordu, biraz onu izledim. Ruhum dinlendi sanki. Sınıftan bir arkadaşla karşılaştım, sevgilisinden ayrılmış kıza başka kızla fotoğrafını göndermiş bir de. Sinirlendim, mutlu olmayı hak etmiyorsunuz da dedim ne yaşadılar bilemem tabi de olsun. Bu erkeklerin şu her zaman pilav yememe olayı ise tam küfretmelik, yazıklar olsun ya nasıl küfretsem bilemedim.
   Neyse serseriliğim burada bitmedi tabi ki. Burger king yaptım, hunharca yedim. sonra biraz alışveriş sonrasında da soluğu starbucks da aldım. Kahvemi de aldım yolun boş olmasından ve arabaların yaptığı sesten yararlanarak yol boyu bağıra bağıra şarkı söyleyerek eve geldim ve bu bir harikaydı. Zaman zaman yine gözlerim doldu evet ama rahatlamıştım biraz. Artık derslere dönme vakti.

27 Eylül 2015 Pazar

Benim de babam var

   Erkek arkadaşımla (artık yok) kahvaltıya gitmiştik bir gün, patavatsız garsona hazırlıksız yakalandım. İlk aşkımı sordu. Kızların ilk aşkları babası olurmuş diye geveledi salak salak sonra da. O an canım o kadar çok yandı ki sanki çocukken hep bebeklerim olsun istemişim ama olmamış gibi mi desem nasıl desem bilmiyorum bu nasıl tarif edilir. Erkek arkadaşım bunu fark etmedi bile, acılarımı saklamayı üstünü kapatmayı bu kadar iyi mi başarıyordum gerçekten ya da görmek istemedi belki de, ama her türlü o da yaktı canımı.

   Ben de isterdim babam saçlarımı okşasın, yanımda olsun hep. Birileri babam şunu yaptı bunu yaptı dediğinde ne hissettiğimi bilebilir misiniz? Anlayabilir misiniz bunu? Olmadı işte, olmayacak da. O kavramla ilgili istediğim hayal ettiğim hiçbir şey olmayacak benim hayatımda. Hayatta olduğu için şükret, ya olmasaydı diye kendimi teselli etmeye çalışsam da söz dinlemiyor bu gönül, istiyor yine de.
Gözlerimi kaçırdım ayrılırken, görür de canı sıkılır diye. Boğazım düğümlendi çıkmadı sesim sadece el sallayabildim, bilmiyorum nasıl uzaklaştığımı. Bir daha ne zaman göreceğimi de bilmiyorum. Lanet gidesice hayatta hiçbir şey bilmiyorum. Tutamadım engel olamadım gözyaşlarıma yine.

   Kız kardeşim dalga geçti yolda benimle, güldü. Sonra baktım ki benden ayrılıp üst kata çıkınca ağlamaya başlamış. Kendi kendime sen büyüksün güçlü olmalısın ağlama git yanına destek ol desem de başaramadım yine. Gidelim birlikte kalalım bugün dedi ama olmaz geçti bir kere, her şeyi daha zor yapardı bu. Onu öyle görünce daha da çok yandı canım, diyemedim hiçbir şey.
Babamın da canı yanıyor mudur ki ayrılırken? O da özlüyor mudur bizim gibi? Ben şimdi bunu nasıl atlatacağım bu yalnızlığımda. Anlatmam da anlatamam da, canımdan can gitti yine.
   Ben babamı hiç doya doya öpmedim biliyor musunuz? Hatta belki de hiç. Bir kere işe giderken beni öptüğünü hatırlıyorum sadece, o gün bu o kadar tuhaf gelmişti ki? Babalar da öpermiş. 12-13 yaşlarındayım bir kere annemle tartıştılar, ikisinin de haksız tarafları vardı, babam balkona geçti ben de yanına gittim okulda neler olduğunu anlatıyorum heyecanla kafası dağılsın diye, bir anda bana kim haksız diye sordu, kendisi olduğunu söylediğimde öyle bir ses tonuyla "sen de mi?"diye sordu ki yıllar geçti üstünden ama o anki boynunu büküşü, bakışı, ses tonu gitmedi hiç aklımdan. Ne zaman aklıma gelse şuan olduğu gibi sahip çıkamam gözyaşlarıma.
    Ve neden ayrılıklar bu kadar zor olmak zorunda ki? Neyse çok şükür hayatta diyelim yine değil mi?

23 Eylül 2015 Çarşamba

Bayramları Sevmiyorum Uzun Zamandır

Gülünce gözleri kaybolan bir babam var benim, yıllarca görmesem de aklımda hep o anları kalan. Babaannemgile gittik saat geç olsa da babam gelir gelmez, duramadık. Daha uzun süre görmediğim, hic konuşmadığım zamanlar olmuştu ama yine de hep aynıydı bu ayrılıklar. Bir buçuk yıl olmuştu görmeyeli. Yine öyle çok harika bir kavuşma değildi, öylesine bir sarılmaydı sadece. Çok isterdim öpeyim yanından ayrılmayayım hiç. Ama bizim hiç öyle bir ilişkimiz olmadı.
Babaannem uyumuştu gittiğimizde, uyandı hemen naz yaptı söylendi bir sürü. Neden gidiyorsunuz, ne vardı gidecek derken yine bağladı o konuya. On yıldır her bayram aynı şeyi söyler hiç bıkmadan "annenle babanı barıştır artık". Ben anlatmaktan yoruldum artık bunun olmayacağını. Ona da bir şey diyemiyorum ki. Haklı kadın, ayrılıklara karşıyım ben. Bu kadar nefret ettiğim şeyin peşimi bırakmamasına ise diyecek bir şey bulamıyorum.

Biz bu bayram da kurban kesmeyeceğiz, ayrıldıklarından beri olmadı öyle şeyler hiç. Evimize et girmediğini ama babamın her gün kebap yediğini hatırlıyorum, kabullenemiyorum bizi hic düşünmediğini. Nefret edesim geliyor bazen ama sonra yine ben üzülüyorum. İçimde bir türlü affedemesem de o benim babam. Hep eksik olan yanım olsa da, babam işte.

Erkek kardeşimle de bir türlü barışmadı yıldızımız, sevemedi beni bir türlü özellikle de çıkarı olmadığında. O kadar farklıyız ki anlamıyorum bunun nasıl olabildiğini. Bizimle hiçbir şey yapmaz, kardeş olamayız kesinlikle.

Kız kardeşim babamın yanından ayrılmak istemedi, gıcıklık yaptı aslında seninle uyumak istiyorum diye de olmadı. İçinde ne yaşıyor bilmiyorum. Biz sadece güleriz birlikte, bu konularda konuşmayız hiç. Çok eğlenceli kızdır, birbirimizi bozmaktan da çok zevk alırız :D
Ama herhangi birinin herhangi bir şekilde canı yanarsa, korksun buna sebep olanlar benden. Kırgınlıklarım ne kadar fazla olursa olsun üzülmelerine dayanamıyorum. Sanki benim canım yansın ben dayanırım ama onlar dayanamazmış gibi bazen her şeyi üstüme alıyorum. En sulugözü, en güçsüzü, en duygusalı ben olsam da büyük olmamın verdiği bir şey galiba. Onlar benim canım, kızsam da. En büyük yaram, en büyük sessizliğim bunlar benim. İlk defa bu konuda dökmeye çalışıyorum içimi. Hayatımla acılarımla dalga geçmeye çok alıştım, gerçekleri konuşmak geriyor bazen. Bu düşüncelerim yüzünden çok kaybettim, anlatmadığım için insanlar derdim yok sanıyorlar hatta ya da paylaşacak kadar yakın görmediğimi. Ama anlamıyorlar ki acılarımı anlattığımda bana yanlışları olduğunda daha çok kırılacağımı. Hayatımda olmayanlara ise ben sana derdimi anlatabilmişim ne vardı gidecek diye bağırasım geliyor, bunun benim için anlamını bilmiyorlar hiç. Neyse bayramları akrabaları o geçen klasik konuşmaları falan düşündükçe kaçasım geliyor yine, gidecek yerim yok tabi de olsun. Bayramın benim için hızlı geçmesi dileğiyle.

12 Eylül 2015 Cumartesi

Özlüyorum Yazmayınca

   Ya tüh bilgisayarı getirseydim diye söylenerek keşkelerle geçiyor zaman, paylaşacak o kadar çok şey var ki sanki :) telefondan yazmak tam bir işkence.
   Pazartesi dersler başlıyor, bir hafta sonra da bayram, eşya da çok olunca bir hafta zaten diyerek almadım bilgisayarı, pişmanım bildiginiz.
   Boş zamanlarımda bileklik yaptığımı söylemiştim ya şuan o boş zamandan çok fazla var :D ve bir çogunu da sattım yaptıklarımın, birazını da arkadaşlara hediye falan derken başka bir sey yapamıyorum zaten. Şirketi genişletmeyi de düşünmüyor degilim, arkadaşın biri kurdu bile senaryoyu, ortak olduk :D Şaka bir yana da hem çok kolay hem de bu şekilde vakit öldürmesi güzel oluyor, boş vaktinizde denemelisiniz, internette arkadaşlık bilekliginin nasıl yapıldıgıyla ilgili bir sürü anlaşılır video var zaten tabi kafa karıştıranları da yok degil, bir ara sinirden kendim video çekip koyacaktım :D ben bildigimiz lif ipini kullandım ve hepsini cok sevdim ^-^


8 Eylül 2015 Salı

Soluğu Nerede Alacağımı Şaşırdım Artık

Sanki her şey üstüme üstüme geliyormuş gibi. Anı yaşayamıyorum şuan, oturdum aylar sonrasının sıkıntısını düşünüyorum. Haftaya derslerim başlıyor, birkaç güne hazırlanıp gideceğim, yurttan eve çıkmıştım da tek kalıyorum bir de bunu neden yaptıysam ne gerek vardı. Birilerine bağımlı olacağım korkusu o kadar çok ki içimde, özgürlüğümün kısıtlanmasına da gelemiyorum ayrıca. Bu kadar şeyin altından kalkabilir miyim bu sefer gerçekten bilmiyorum. Her şey o kadar çok gözümde büyümeye başladı ki. Düşündükçe çıldıracak gibi oluyorum. Burs aldığım birçok yer artık vermeyecekmiş, vaktim olsa işe girmeyi düşünüyorum ama sonra hiçbir işte çok da iyi olmadığım geliyor aklıma, sinirleniyorum daha çok. Kendi sıkıntılarım anlatmakla bitmeyecekken bir de ülkenin durumu var. Aklıma gelince ya da haberlere bakınca gözüm doluyor, sinirlerim bozuluyor daha çok. Neyin savaşı bu? Neden yani? yok arkadaş ben anlamıyorum bu insanları. Yapabileceğim bir şey de yok zaten kendi kendime üzülüp duruyorum sadece.
Para kadar da iğrendiğim bir şey yok galiba. Ya da vazgeçtim var, para istemek! Ben yapamıyorum ya bunu, babama söylesem ya yok derse de canı sıkılırsa diye düşünüp canım sıkılıyor, anneme söylesem ayrı bir dert. Ne güzel kurmuştum düzenimi, geçiniyordum kendi kendime evden para almadan.
Sahi ben bu yıl ne yapacağım? 
Bugünlerde hayata atarlardayım çok fazla, kendi kendime ediyorum ama başkasına yine bir şey diyemiyorum.
Ya ben ölsem ya olmaz mı? Ya da beni uzaya falan göndersinler işte insanlar olmasın, ruhum yaşlandı artık yeter be.
Bileklik yapıp duruyorum, kafam bir şeye takıldığında başlıyorum, bir bakıyorum saatler geçmiş. Bazen rahatlamış oluyorum ama bazen her düğümde biraz daha artıyor sinirim. Çok değil ya istediğim biraz huzur sadece.

31 Ağustos 2015 Pazartesi

Ne çekmedik ki bu saçlardan


Yaklaşık bir ay önce eczanede işim vardı, ücretsiz cilt ve deri testi dikkatimi çekti. Tabi biliyorum ki testin sonunda bir çok şey satmadan bırakmayacaklar :) ve öyle de oldu, ama başaramadılar :D neymiş efendim dökülüyormuş saçlarım. Ne hikmetse sattıkları şampuanı kullanan hicbir arkadaşımda harika bir degişiklik olmadı. Birkac gün sonrasında bir arkadaşı gördüm, durumu anlattım, bir zamanlar kızın kafasında saç yoktu bildiğiniz (tamam abarttım), şimdi ise çok güzel görünüyordu (ama bu konuda ciddiyim). Ben hala şoktayım o konudan dolayı.
Ve yaptığı şey çok basit, bu daha ilginç geliyor :) bildiğimiz kekik suyu ! Kaynatacaksınız kekiği, bekleyecek biraz sonrasında da demini alma olayından yine :) süzüp su püskürteceği gibi bir seye koyacaksınız bu kadar :) haftada üç kez uygula, beklesin biraz, sonra duş al. Çok basit ama iki haftadan sonra sıkıldım. Tabi kesinlikle tavsiye ediyorum, kendine geldi saçlarım.

Bir de bakım yağları da harika bir şeymiş :) Hayatımda ilk defa böyle bir adım attım, kıydım paraya aldım :D duştan sonra da onu sürüyorum, ooohh misss :D bir de tabi insanlar artık şu saçlarına şekil ver diye söylenmiyor, yanına gitmeye korktuğum arkadaşlarım vardı bir zamanlar. Ne zaman gitsem erinmeden saçımı düzleştiriyordu, yapmadan dışarı çıkmıyordu :D

Bu saçlar neler görmedi ki, ne yağlar, ne serumlar, ne sarımsaklar (evet yaptım kesinlikle çok iğrençti). Elma sirkesini de unutmamak lazım, hayata küsmüştüm, dışarı çıkasım gelmemişti :D Kokulardan dolayı kaç kere yıkadım bilmiyorum :D

Hep perma yaptırmak istemişimdir saçıma, kıyamadım bir türlü. Bazı şeylerin düşüncesi bile güzel ama :) mesela rasta yaptırdığımı düşünüyorum falan tabi bir yere kadar mutlu ediyor bu da. Ya da düşünsenize maviye boyatmışım :D bunu gerçekte yapamam ki yakışmayacağını da biliyorum ama hevesimi geçirmek adına bir planım var ki :D

Kuaför korkumu aşarsam yakın zamanda bir değişiklik şart
ama
öncesinde çılgınlığım durulsun tabi :D

30 Ağustos 2015 Pazar

İsyan etsem de umudum var

Yazabilirim acılarımı ama sonra soruyorum kendime neden diye. Neden? Hafifleyecek mi bu acı?

Anlatınca geçebilir mi? Gerçekten anlayabilir misiniz?

Her şeyin O olmadığını bilsem de ben mutluluğumu, huzurumu öylece bıraktım, bekleyemedim.

Nereye kadardı ki bu bekleyiş, seviyorsam yapmalıydım bir şeyler ama aması vardı işte. Bu bir oyundu ve ben kurallarına göre oynamadığım için kaybettiğimi çok sonradan fark edecektim, öyle de oldu.

Aşk neydi diye sorduğumda cevabını şuan verebiliyorum, tatlı bir oyundu. Erkek avcılıktan çıktığında bitiyordu her şey. Bir ilişkide fedakarlık yapan erkek değilse orda bir ilişki yokmuş ve çok sonradan anlıyoruz her  şeyi.

Beyin bu işte, standart. Ne zamanki teslim olduk onlara, kaybettik. Her şey dozunda güzeldi. Ne zaman kaybetme korkusu gitti o zaman bitti her şey. Kendilerine yeni avlar aramaya başladılar, sevelim sevilelimlerimi ise bir kere daha çöpe attım böylelikle. Ve erkekleri tanıdıkça aşka olan inancımı daha da çok kaybettim. Her şey gibi bitmeye mahkum bir duygu bu da.

Eski sevgiliyi geri getirmenin garanti yolları kitabı varmış, komik aslında, güldüm görünce, az para da değil hani :) Bazen sadece bittiğini kabul etmek gerekir. Herkes yapmak istediği için bahanesini bulacaktı sonuçta, o da buldu ve gitti.

Kaçmak istedim her şeyden. Öyle de yaptım, sustum günlerce. Ama baktım ki sustuklarımda bir şey anlatamadı. Yine hatalı ben oldum, yine yalnız kalan ben oldum. Tabi ders çıkarmadım da değil tüm bunlardan.

Ve neyi fark ettim biliyor musunuz? Biz kadınlar iki güzel söze tamamız, çok şey beklemiyoruz affediciyiz ama erkekler öyle değilmiş, geri dönüşü olmayan sözleri varmış. Özellikle sinirli andayken konuşmamak gerekiyormuş, söylediklerini unutmuyorlarmış.

Mutluluğun tamamı, huzurun adıydı oysaki. Beni mutsuz ettiğini söylemem bu kadar kötü sonuçlanmamalıydı ki bu da bahanedir belki de. Soruyorum kendime, peki ya şimdi Aylin?

-İyi misin?
-...
-Huzurlu musun?
-...
-Değdi mi yaptıklarına?
-...
-En önemlisi MUTLU MUSUN?
-...
-Susma artık
-...

Yazacağım işte, hiçbir şey değişmese de yazacağım, canım yansa da yazacağım ordan, burdan, şurdan. Ama ben aşkı hiç sevmedim, anlatamamayı da, kelimelerimin yetememesini de. Ben bu hissi hiç sevmedim. Özlemeyi de sevmedim ama bu da kaçınılmazdı. Bu fırtına durulur mu?

24 Ağustos 2015 Pazartesi

Bildiğiniz Yalnızım..


   Kötü şeyler düşünmek yok dedim evet ama olmuyor. 5-6 günlük tatilden döndüm aslında iyi olmam gerekiyordu ama telefonumun hiç çalmaması özellikle de son iki gündür hiç ama hiç çalmaması yokmuşum gibi hissettiriyor. Herkesin işi gücü var, tatildeler farkındayım ama yalnızlık hissi fazla yapıştı üstüme :/
   Yeni bir ilişkiden çıkmış olma hissi üstümden gitmediği için kimseyle de konuşmak istemiyorum. Tatil boyu birçok arkadaş edinebilirdim ama yabani gibi ortamlardan uzaklaştım, denizdeyken tanışmak istemem evet ama sert olmaya da gerek yoktu sanki. Dün de bir tanıtıma katıldık, rehberlerden en az dört tanesinin uzun süreli bakışlarını hissettim, ben mi yanlış anlıyorum diye düşündüm ama hislerim genelde doğru çıkar. Çılgınlık yapsam mı diye de düşünmedim değil tabi bakmam yeterliydi sadece bunu da yapamadım. Çünkü ben bu değilim :) En son yakınımda olanlardan biri ayrılırken tebessüm etti bir hareket bekler gibi, ben de karşılık verdim, karşılıklı gülümsedik ve bitti :D  uzun süre bunun utancını yaşadım tabi. Kezban modu açtım iyice.
    Yalnızlığı kendime çeken benim, insanlardan uzak duran da benim, bundan yakınan da benim. Kimsenin ördüğüm duvarları yıkabilecek gücü yok, insanların tahammülü bitmiş. Öyle düşünüyorum ki gelecek nesilde evli kimse olmayacak, boşanacak herkes. Şimdi bile öyle kimle konuşsam ayrılmışlar. Ben hayatımda ayrılık olsun istemiyorum özellikle de çocuk varken, çünkü bunun çocuklara ne kadar acı verdiğini gördüm, yaşadım. Belki de bu yüzdendir hayatıma giren insanları çok sevip onları merkeze almam. Kolay vazgeçemeyişim falan..
   Annem gibi olmak istedim hep, canı ne kadar yansa da hayata karşı sert duruşuna, güçlü görünüşüne özendim sanki elime bir şey geçecekmiş gibi.. Ama ne olursa olsun beni bırakmayan gözyaşlarım var, sulu gözlüyüm aşırı aşırısından. Duygularımı saklamayı öğrendim biraz evet, anlamaz kimse ben istemediğim sürece kötü olduğumu (gözyaşlarım beni ele vermediği sürece tabi). Birçok insana göre güçlüyüm ama böyle olmak da istemediğimi fark ettim, her şeyi ben yapabilirim tavırlarım yordu en çok. Çok sevdim ama çok gösteremedim, sevmeye devam etsem de ya giderselerle doldurdum içimi elimde olmadan ve gitti işte. Evrenle anlaşamadık :p
    Kimim ben? Neyim? Biraz bu soruların cevabını bulmaya gidiyorum, hayatın bana bir şey getireceği yok, yine karamsarlık doldum. Uzun yazı yazınca da saçmalama katsayım artıyor, ben gideyim artık.

20 Ağustos 2015 Perşembe

Sezai Karakoç-Ey sevgili

   Aslında bu ilk paylaşımım olmalıydı, tuttuğum defterlerin ilk sayfalarına bu şiiri yazardım renkli kalemlerle özenerek ki bu üniversiteye kadar devam etti :) çocukluk işte, altıncı sınıftayken şiir dinletisinde bana Mona Roza'yı ; en yakın arkadaşıma ise Ey Sevgili'yi (Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine) vermişti hoca, arkadaşımın her yanlış okumasında içim giderdi ama diyemedim ki 'ben okuyabilir miyim' diye. Mona Roza o kadar bütünleşmişti ki benimle sınıflara özel olarak çağırıp okuturlardı, belki de bu yüzden sevemedim çok. Gönlüm hep Ey Sevgili'de kaldı. Kendi şiirimden çok o ezberimdeydi hatta :)
   Ve bugün bu sayede bir kez daha okumuş oldum :)

Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Uzatma dünya sürgünümü benim
Güneşi bahardan koparıp
Aşkın bu en onulmazından koparıp
Bir tuz bulutu gibi
Savuran yüreğime
Ah uzatma dünya sürgünümü benim
Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil
Ayaklarımdan belli
Lambalar eğri
Aynalar akrep meleği
Zaman çarpılmış atın son hayali
Ev miras değil mirasın hayaleti
Ey gönlümün doğurduğu
Büyüttüğü emzirdiği
Kuş tüyünden
Ve kuş sütünden
Geceler ve gündüzlerde
İnsanlığa anıt gibi yükselttiği
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim



Bütün şiirlerde söylediğim sensin
Şuna dedimse sen Leyla dedimse sensin
Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome’nin Belkıs’ın
Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini
Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Yıllar geçti sapan olumsuz iz bıraktı toprakta
Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında
Çatı katlarında bodrum katlarında
Gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba
Hep Kanlıca’da Emirgan’da
Kandilli’nin kurşuni şafaklarında
Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında
Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Ey çağdaş Kudüs (Meryem)
Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha)
Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında
Köle gibi satıldım pazarlar pazarında
Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında
Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında
Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında
Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda
Verilmemiş hesapların korkusuyla
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili

17 Ağustos 2015 Pazartesi

Kesinlikle iyiyim ;)

   The Secret
   (Psikoloji, Kişisel Gelişim - Genel)
  
     Eveeet, okumayan yoktur bu kitabı ya da izleyenler de olmuştur filmini, ruh halimden dolayı inanarak okuyup izlemeye çalıştım ben de :/ tabi ters gelen çok şey var dini olarak ki doğaldır bu da tatmin etmiyor, tamam insan beyninin gücü hakkında çok şey var söylenen, neye inanırsan o olur diyen biriyim ama bu anlatılanlar bana çok fazla geliyor açıkçası :)
    Evrene mesajlar gönderip başımıza gelen olayları bizim belirlediğimizi söylüyor. Kendi hayatınızın Michelangelo'su olmak ilginç tabi :) bir süredir en güzel an yaşadığın andır, herkesi her şeyi sevebilirsin elbet her şey yoluna girecek diye kendi kendimi ikna etmeye iyi olmaya çalışıyordum, sonra bu kitap geldi aklıma hadi bir çılgınlık dedim ve başladım okumaya. Her yere ergen gibi notlar yazdım içindekileri unutmamak adına.  :D (bunlardan da sıkılacağımdan hiç şüphem yok, kaçınılmaz son)
    Yapılması gerekenler çok basit aslında, olumsuz düşüncelerden uzak duruyoruz öncelikle :)      
  •       1.adım: İSTEYİN    
  •       2.adım: İNANIN (bu kısımda sıkıntılarım var galiba)
  •       3.adım: ALIN
     Bir arkadaşıma kilo vermesi için uygulamayı düşünüyoruz onun da nasıl yapılacağını açıklamış, uygulamamak olmaz :D Ben de evrene isteklerimi gönderdim, almışım gibi davranıyorum, evrenin göndereceği ilhamı çaktırmadan bekliyorum :D (düşünmeyin diyor ama insanoğlu yani elde değil) Meditasyon, yoga ne varsa artık :D gözleri kapatıp "Ben düşüncelerimin efendisiyim" deme olayına gülerim ama ben neyse onu da diyor zaten motivasyonu dağıtmadan gülmeliyiz ki mutlu olalım, ne diyormuşuz bir de "kendimi iyi hissediyorum" Hadi bakalım iyi şeyler düşünelim iyi olsun ^-^ İyiyiz iyi, iyi olur onlar hep :)
     Teşekkür etmeyi de unutmamak lazım ki bu da dinimizdeki şükretmek ile ilgili aslında :) Ben islami sınırlar çerçevesinde deneyeceğim en azından o sınırlarda inanabilirim :)
     Musmutlu, kendinizi iyi hissetmeli zamanlar sizinle de olsun o zaman :)

14 Ağustos 2015 Cuma

Başlık yok, müzik dinleyin ve mutlu olun :)

    Bence müziği dinlerken kalbinde hissedebilmelisin mecaz anlamda değil tabi :D ciddi ciddi hissedeceksin açacaksın sesi sonuna kadar (kulağa olan zararına girmesek daha iyi) ooohh miss :) özellikle de arabadayken zevki çok ayrı ama bu da apaçimsi biraz farkındayım o yüzden iyi ki arabam yok şuan :D Müzik ruhun gıdasıdır diyorlar ya hani çok da güzel diyorlar, insanı kendine getiriyor sanki hayata bağlıyor, ne yapıyor ediyor mutlu ediyor :) Tak kulaklığı, bırak kendini..


     Halay çekilen, göbek atılanlar çok ayrı bi durum. Sözlere bakarsan ölmeyen kalmamış sevdiğine kavuşamamış ama biz çok mutluyuz :D
     Siz her şeye rağmen müziklerle mutlulukla kalın :)

10 Ağustos 2015 Pazartesi

Fotoğraf aşkı bir başka :)

Aşk mı dedi birisi? :) Çiçekler değil aslında beni etkileyen, fotoğraf çekmenin kendisi bu derece kendimi kaybetmeme neden olan. Tabi telefondan bu kadar olabiliyor, en kısa zamanda para biriktirmeye başlayıp fotoğraf makinesi alayım noluuuur, bu bir heves değildir umarım :D 

           
                       Seviyorum ama ne yapayım :)



                                       
Ve işte özellikle bu, ne zaman bileklik almaya karar versem uğur böceği arar gözlerim. Sanki güller de tomurcukken güzel :) Ben de öyle en azından :)

Nasıl bir tutkuysa bu heyecanlandırıyor beni çoğu zaman. Çekilmekten çok çekmeyi seviyorum aslında :) Tabi birileri fotoğraflarla anılarımı biriktirse hayır demem, habersiz çekilmek hiç bana göre olmasa da :D

8 Ağustos 2015 Cumartesi

Depresifim bu aralar

   Fırtınalar kopuyor sanki içimde. Her şeyi bilmek zorunda olmaktan, güçlü görünmek zorunda olmaktan yorgun düştüm artık. Tamam ben çirkinim, beceriksizim, yalnızım, tamam hepsi benim. İyi ne varsa sizin olsun, mutluluk da sizin olsun ama artık yeter. Hayatı öğrenmek istemiyorum daha fazla. Kalbim paramparça. Kırıklarım batıyor artık. Gücüm, halim, dermanım yok, hiçbir şeyim yok.

   Ben sadece sevilmeyi bekleyen küçük bir kız çocuguydum, boyumdan büyük sevgilere karıştım. Sevince güzel olur zannettim. Yıkıldı tüm hayallerim. Göremedim ki hayatımda ayrılık ve kavgadan başkasını. Hamurumda sevgiyi mi unuttular da hep yalnızlık dolu buralar, sağım solum boş işte dört bir yanım. İsteklerim fazla mı geldi, kurduğum hayaller hep elimde patladı. İşe yaramaz biri oldum. Anlatamıyorum bile derdimi, dökülmüyor ağzımdan hiçbir şey. Bedenim bu kadar mı dilsiz, sessizliğim avazının çıktığı kadar bağırmıyor mu mutsuzlugumu, bu kadar mı sağırsınız. O kadar ortada ki her şey, görmüyorlar beni, duymuyorlar sesimi, görünmezmişim gibi sanki yokmuşum. Depresyona bile giremiyorum istediğim gibi. İyi değilim işte ve bunu anlayan yok, ilgilenen yok.
Kalabalıktaki yalnızım tam anlamıyla, kendimi soyutladım hicbir şey demeden oturuyorum çardakta. Ne dedim, ne sözler verdim kendime ama ne yapıyorum şuan. 

6 Ağustos 2015 Perşembe

Önemlidir Gözler

   Bugün fırında bir şeyler yapmaya karar verdim ve bir anda o kadar çok anı canlandı ki gözümün önünde. En güzeli ise O'nun bana yemek yaptığı gündü. O an dünyanın en mutlu insanı olabilirdim. Belki şuan hayatımda değil ve hiçbir zaman da olmayacak, belki başkasıyladır. Bir daha çocuk gibi benden ilgi bekleyen tavır yapan kimse olmayacak belki de :)  Hikayenin sonunun böyle olacağını biliyordum ama yine de üzülüyor insan, yaşandı bitti işte tüm güzellikleriyle birlikte. Bir toplulukta tanışmıştık, benden büyük olduğunu düşünerek abi diyecektim nerdeyse, abi deme lazım olur olayı da var tabi :) gözlerine baktığımda oraya aitmişim gibi hissetmiştim ve gözlerinden kendimi alamadığımı fark ettim, ben kimsenin gözüne bakamazdım oysaki, sanki uzun zamandır görmediğim özlediğim biriydi. Üzülsem de yüzümde gülümseme oluyor hatırlayınca. O'na kadar unutmuştum ben mutluluğun ne olduğunu, şuan bu alışkanlık belki de ama zor oluyor devam etmek. Sürekli bir şeylerle ilgilenmeye ondan bahsetmemeye çalışıyorum, ilk günler çok zor geçti nefes alamadım sanki kalbim sıkışıyor gibiydi sonra bir şeyler okumaya başladım işte buraya geldim.
    Bir sabah ondan gelen bir mesajdı bu şarkı, çok sinirlenip ağlamıştım, anlamına takılıp, O ise sevdiği için göndermişti sadece. Her neyse bence de güzel bir şarkı.
    Sabah uykum kitabında "…bugün hala ölüyorsa açlıktan çocuklar ve her geçen saniye insanlar dermanı olmayan hastalıklarla boğuşuyorsa, en önemlisi ne zaman öleceğini bilmiyorsan ve günde ortalama 300.000 kişinin öldüğü bir dünyada yaşıyorsan, senin aşk acısı çekmek gibi bir lüksün yok. Aşkı yaşa, seni üzeni unut. Dünyada ki en büyük dert aşk değil ve bunu öğrenmek için illa başına bir şey gelmesi gerekmiyor. Şimdi çektiğin acılarla vedalaş. İşin aslı sen şu son cümleleri okurken bile gitti birileri ve kalbinde aşk acısını götürdü. Ne hoş bir acı değil mi? Aşk acısı büyük lüks…" demişti Ahmet Batman ve haklıydı. Düğüm düğüm olsa da kelimeler dizilse de boğazıma, aşk acısı cekmek yok. Kitaba, filme, diziye, doğaya aşık olma vakti artık. Her şeyi sevme her şeye rağmen mutlu olma vakti :)

5 Ağustos 2015 Çarşamba

Kısmet

    Hayaller hayatlar klasiğine girmek istemezdim ama biliyorsunuz ki insanın her zaman istediği şeyler olmuyor. Biri bana her yaz neden vıcık vıcık aşk dolu dizilerin çıktığını açıklasın artık. Ama yok işte gerçek hayatta öyle şeyler. Bu dizilerden gören kızlarımız oradaki aşklardan istiyor sonra al başına belayı. Sorun şuan yalnız olmam falan da değil ama gıcık oluyorum yine de. İşsizlikten saçma sapan televizyondaki dizilere sardım. Bu kadar basit olmamalı. Kimsenin taktığı da yok neyin tribini yapıyorsam :D
    Eğleneyim biraz, karpuzdan hayalimdeki erkeği çizeyim dedim kaş bir anda patladı tek kaş oldu, dil yaptım bende, anlaşamadık erken bitti her şey. Yapışmıyor da bildiğin açıldı o ara, neyse canlısında alırız en azından, töbeee :D Bu konuya bu kadar takıldım ya kesin başıma gelecek. Ben bir köşede utanayım da sonra yine gelirim belki.  

4 Ağustos 2015 Salı

Bilmiyorum Ben Bu İşi :)

    Kozmetiksi şeylerden anlamam bu yüzden yaptığım hatalar da az değil bu konuda. Kullanılıp bitmez zaten aldıklarım da, son kullanma tarihinin geçmiş olduğunu düşünüp atarım genelde.

    Gratiste indirim vardı ve ben o kullanmadığım şeyleri almadım öyle mi? Bu hiç ben değil işte. Bu satıcılar da bunu nasıl yapıyor hiç anlamıyorum. Almak için indirim kelimesi yetiyor mu acaba?
-İndirim mi dedin ımmm kesinlikle almalıyım o zaman diye düşündürmeye mi basladı, ne oldu bilmiyorum. Yine yaptım yapacağımı ve evdeyken bakışıp duruyoruz aldıklarımla durup dururken makyaj yapıyorum kendi kendime falan.  Rüyamda gelecek olan beyaz atlı prense hazırlıyorum kendimi, beyaz ata prense falan da gerek yok, eve erkek sinek bile gelmiyordur kesin, o derece vahim durumdayım. Arada meraklı teyzeler gibi kapının deliğinden bakıp kim gelmiş gitmiş onlara bakıyorum. Bir ara yan dairedeki öğrencileri gözetliyordum onun da artık eğlencesi kalmadı. Her neyse konuyu dağıttım yine, makyaj diyorduk :D

     Kullanmıyor olsam da bence herkese lazım. Makyaj yapınca da palyaço gibi oluyorum da neyse çaktırmayalım o kısmı :) ama dediğim gibi bilmiyorum bu işi. Zaten çok korkarım öyle malzemelerden. Cildim delik deşik olur diye, zaten nasıl cümleler kuruyorsam mağazaya girdiğimde bu konuda pimpirikli olduğumu anlıyorlar :D zararı olmaz değil mi diye bin defa da soruyorum mağazadan çıkana kadar.

Beyaz sabun delisiyim ama cildim zaten kuru daha kotu oluyor tabi, sonra da isin gücün yoksa nemlendirmek için uğraş, kremi de hiç sevmem ters gibi. Kadın olmak ne zor şey değil mi :)

3 Ağustos 2015 Pazartesi

Her Derde Deva İmiş :)

Hepimiz bir yerlerde duymuşuzdur aslında kantaron yağını :) Bir arada programda denk gelmiştim hatta o kadar çok yararı vardi ki inanamadım. O dönemlerde kuzenimin kolunda yanık vardı ona kullanmıştık ve iz kalmadan da geçti. Ama dışarıda satılanlar için makine yağına kadar her şeyi söylediler zaten kokusu da çok iğrenç, yağlara karşı hep bir önyargım olmuştur aslında daha çok sivilce yaptıklarını düşünmüşümdür ama ben şuan sivilce için kullanıyorum :D annemin doktor bir arkadaşının yüzünde izler vardı (sivilce izleri gibi) ve inanır mısınız cildi bebekleşti diyor annem :) tabi simdi cahil cahil kulaktan dolma bir şeyi anlatıyorum ama neyse :)

Cildim ile çok sorunum yok aslında ama burnum ve burnumun kenarlarındaki bitmek bilmeyen sürekli çıkan sivilcelerim var. Annem doktor teyzedeki etkiyi görür görmez beni düşünmüş bu yüzden :) almış ellerinden, fırsatı kaçırmamış :D

Ve gelelim bu yağın nasıl yapıldığına :) hazır alınmış bir şey değil çünkü. Sarı kantaron otunu alıyorsunuz, saf zeytin yağında kırk gün bekletiyorsunuz, sabah güneşinde bir süre (45-60dk) bekledikten sonra gölgeye alıyorsunuz, demini alma olayı diyorlar buna :) tabi diğer zamanlarda güneş görmemesi lazım. Kırk gün sonra yağımız hazır :) Haftada üç gün öneriliyor, uygulayacağınız bölgeyi temizleyip yatmadan önce pamuk yardımıyla sürüyorsunuz, bu arada yağlıyken güneşe çıkmamanız gerektiğini söylememe gerek yok sanırım ;) ne ile temizleyeceğiniz ise size kalmış artık :) şimdilik çok belirgin sonuçlar almadım öyle ama sabah kalktığımda yüzümü temizledikten sonra saçma bir şekilde güzelleştiğimi düşünüp gülüyorum kendime :) Önemli olan da ne yaparsanız yapın inanmak değil mi zaten?

Güzel günler sizin olsun :)

2 Ağustos 2015 Pazar

Merhabalar :)

Şuan sadece bakışıyor olabiliriz ama yazmaya başlayacağıma inanıyorum :) Yıllarca günlük tuttum, arada yaktıklarım oldu, yakmamak için arkadaşlarıma verdiklerim oldu ama hep tutarsızlık doluydu bunlar hevesle başlandı ve bir çoğunun devamı olmadı tabi.Yazmayı hep çok sevdim, yazarak anlatmak daha kolay geldi, arkadaşlarım uzun mesaj yazmam konusunda da çok takılır hatta :) Buranın ömrü ne kadardır meçhul tabi ama hayatta adam gibi yapmış olduğum bir şeyler olsun istiyorum. Aslında şuan çok heyecanlıyım acaba nasıl olur ki, kimse okumayacak bile olsa :)

Yalnızlıktan belki de içinde bulunduğum boşluktandır bilmiyorum ama biraz deneyimlerimden anılarımdan ordan burdan derken bir şeyler yazmanın iyi geleceğini düşündüm ve burdayım. Belki birazcık da günlüğün modern hali olur :) Çok fazla beni heyecanlandıran şey yok hayatta ama belki de sırf buraya bir şeyler yazabilmek için kendime uğraşlar bulurum, olamaz mı? Bence olursa çok da güzel olur :)

Kim olduğumdan kısaca bahsedeyim o zaman, 93 yılının Haziran ayında kurban bayramının ilk günü sabahında doğmuşum, hicri takvime göre de doğum günümü arkadaşlara hatırlatıp zorla kutlatmışlığım da var :) Tipik ikizler burcu olduğumu söyleyenler de yok değil. Yıllar geldi geçti ve şuan Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesinde 3.sınıfa geçmiş bulunmaktayım, hazırlıkla birlikte geçen 3 yıllık üniversite hayatımda öyle bir hayat olmadı aslında ama artık buna bir son vermeliyim, zaman geçiyor ama ben ders dışında hiçbir şey yapmıyorum ki onu da zar zor yapıyorum denilebilir. Her şey zorlaşmışken buraya gelişim de çok tatlı galiba :)

Adı aşk olsun'a gelince her şeyde aşk olsun artık, aşkla olsun, aşkla kalın :)

Uzun lafın kısası Merhabaaa :)